BAŞKAN GÜLER’DEN HABER7’YE AÇIKLAMALAR
BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜM İÇERİSİNDEYİZ
YAPTIĞIMIZ ÇALIŞMALAR DİĞER İLLERDE DE UYGULANABİLİR TÜRKİYE MODELİ ORTAYA ÇIKARIYOR
BİZ PARTİLER ÜSTÜ ÇALIŞIYORUZ. ÇEKİŞMEDEN UZAK HİZMET ODAKLI OLMAK LAZIM, HERKES OYUNU NEREYE VERİRSE VERİR. BİZ ÜLKEMİZİ DÜŞÜNMELİYİZ.
BAKANLIĞIMDA BAŞLATTIĞIMIZ DEV PROJELER VARDI. ŞİMDİ ONUN KÜÇÜK MODELİNİ ORDU’DA UYGULUYORUZ.
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler, Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli’nin sorularını yanıtladı. Güler, Ordu’da yapımı tamamlanan ve devam eden projeleri anlattı.
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Hilmi Güler, Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli’ye konuştu. Hilmi Güler, Ordu’nun kaynaklarının daha verimli kullanmak ve katma değere dönüştürmek adına yapmış oldukları sıradışı projeleri anlattı. Güler, Ordu’nun geleceği adına oldukça iddialı hedefler koydu.
– 1994 yılında belediyecilikle başladığınız hizmet yolculuğunuza, bakanlık dönemindeki deneyim ve tecrübelerinizi de ekleyerek şimdi de Ordu’ya hizmet ediyorsunuz. “Ordu önemli bir dönüşüm yaşıyor.” diyorsunuz. Bu dönüşüm için yürüttüğünüz projeleriniz nelerdir?
Belediyecilik açısından bakarsanız 94 yılı ama temel olarak mesleğe başlamaya bakarsak 70’li yıllardan beri devam eden bir çalışma. 94’ten itibaren sizin bahsettiğiniz gibi alırsak İstanbul Büyükşehir’den başlayan bir çalışma. Önce İSKİ’yi devralmıştık, Cumhurbaşkanımız henüz belediye başkanıyken. Daha sonra da İGDAŞ’ın başına geçmiştik. O zamanlar hava kirliliği çok tehlikeli boyuttaydı. İGDAŞ’tayken doğalgazla dönüşümle, kömürün sınırlandırılmasıyla çok güzel çalışmalar yaptık. Daha sonra bildiğiniz gibi parti kuruldu, bakan olduk. En sonunda da Cumhurbaşkanımız Ordu’da Büyükşehir’e hizmet etmemi isteyince Ordu’da çalışmalara başladık. Büyük bir dönüşüm içerisindeyiz.
“TÜRKİYE MODELİ”
Klasik belediyeciliğin dışında çalışmalar yapıyoruz. Bundan kastım ise, yol, su ve çöp bunlar zaten yapılması gereken işler, bunlar zaten işin ana şartları. Onun dışında da yeni bir belediyecilik anlayışıyla özellikle; teknoloji ve tarım ağırlıklı yatırımları, gıda güvenliğine, denizin hayatımıza katılması, tekne yapımı, kimya sektörüyle ilgili yaptığımız çalışmalar bunlar aynı zamanda istihdama hem de yeni kaynakların ortaya çıkmasına katkıda bulunuyor. Hem meslek edindiriyorsunuz hem de kaynaklara ağırlık veriyorsunuz. Onun için bunlarla beraber kurduğumuz şirketlerle yepyeni bir belediyecilik anlayışında Ordu’nun değişim ve dönüşümünü böylece başlatmış oluyoruz. Kültürel anlamda yaptığımız çalışmalarla. Bunu yaparken de ister istemez bir Türkiye modeli çıkıyor. Sanki bir AR-GE çalışması gibi. Bu yaptığımız çalışmalar başarılı olduğu takdirde 81’le çarpınca da diğer illerle de uygulanabilir bir yeni Türkiye modeli ortaya çıkmış oluyor. Bizim yaptıklarımız da bunun yan ürünleri oluyor.
– Kısaca temas ettiniz ama tarımla alakalı yapmış olduğunuz çalışmalarla devam etmek istiyorum. Tarımla kırsal kalkınma konusunu çok önemsiyorsunuz. Üretici ile tüketiciyi buluşturan önemli projeleriniz var. Ata tohumuna dönüşe önem verdiniz. Bize bunlardan biraz bahseder misiniz?
Partimizin kuruluş sırasında programı kaleme alan 5 kişiden biri olarak, köy şehir entegrasyonu diye bir çalışmayı 2000’li yıllarda hazırlamıştım. Onun şimdi bir modelini ben kaldığımız yerde Ordu’da sürdürüyorum. Şimdi büyük miktarda kullanılmayan topraklarımız var. Bu Ordu’da böyle. Yani fındığın dışında boş sahalar var. Mesela siyez buğdayı çalışmaları yaptık. Salep üretimi, tıbbi ve aromatik bitkiler bunlar aynı zamanda ilaç sektöründe kozmetikte kullanılabilen ürünler. Bunların Ordu’da çok iyi bir şekilde üretilebildiğini gördük. Yeni açılımlar yapıyoruz. Hayvancılıkta hakeza gıda güvenliği açısından önemli çalışmalar yaptık. Sular boşa akıyordu. Şişelenebilir hale getiriyoruz. Burada da tabi kaynaklardan gittim. Ordu’nun sadece fındığı çok iyi tanınıyordu. Onun dışında kivi ile ilgili iyi bir üretim yapılıyor. Bu ürünlerin dışında yeni tropikal meyvelerle ilgili araştırmalarımız var. Seracılıkla beraber bunları deniyoruz. Salepten, ekinezyadan tutun melisaya kadar ilimizde üretilebilecek ürünler var. Yani Ordu aynı zamanda bir Yalova gibi bir çiçek üretim kaynağı olabilir. Ordu’da ata tohumu konusunda 100’ün üzerinde özel tohumlarla ilgili çalışmalar yapıldı. Domatesinden fasulyeye kadar 100 yıl önceki ürünlerin yeniden üretilebilir hale gelmesine çalışıyoruz.
“AVRUPA’YA İHRACAT YAPABİLİRİZ”
İklimimiz artık bazı ürünleri üretebilmek için çok daha müsait. Yani şu anda biz, mandalina, portakal ve limon üzerine çalışmalar yapıyoruz. Bunu bir hobi gibi değil, bahçelerini kurarak yapıyoruz. Çünkü Antalya daha ısındı, Ordu da Antalya’ya benziyor. Fındık bahçeleri 1 ay fındık toplandıktan sonra boş kalıyor, halbuki burayı biz 11 ay doğal bir mera olarak kullanabiliyoruz. Fındık altı yeni ürünler var, bunları deniyoruz. Burada ürettiklerimizi çok rahat Avrupa’ya gönderebiliriz çünkü hava alanımız da buna müsait.
Fındıkla ilgili aynı zamanda çikolata üretimi konusunda önemli çalışmalar yaptık. Bizim markamız Kybele için Amerika’yla şu anda franchising görüşmeleri yapıyoruz. Çünkü fındık tek başına 2 milyar dolar gibi bir rakamla ihracata katkı sağlıyor. Çikolataya çevirirseniz bu rakam 8-10 milyar dolara kadar çıkıyor. Burada bu denemeleri yapıyoruz. Kısacası, bütün kaynaklarımızı tekrar değerlendiriyoruz. Çok önemli madenlerimiz var bular işte; bentonit, kurşun, altın, bakır. Bakanken hazırladığımız çalışmalarla maden haritası çıkarmıştık. Bunları şimdi kullanıyoruz, bunlarla ilgili şirketlerimiz kurduk. Bu ve bu şirketlerde teknoloji ağırlıklı çalışmalarla da bunları yapıyoruz. Kısacası tarım ve hayvancılık başta enerji güvenliği de gıda güvenliği de çok önemli. İçme suyu çok önemli. Tüm bunlarla ilgili çalışmalarımıza yoğun bir şekilde devam ediyoruz.
-Atıl kaynakların katma değer üretecek hale getirilmesinden bahsediyorsunuz ki sizin prensiplerinizden bir tanesi de insan, kaynak ve para yönetimi. Bunlar çok kıymetli şeyler. Tabi bu alanda da teknolojiye dönük çalışmalarınız da var, biraz bunlardan bahsedebilir misiniz? Ayrıca sosyal medyayı çok aktif ve etkili kullanan bir başkansınız bunu nasıl başarıyorsunuz?
İnsan yönetiminde proje liderleri, yöneticileri yetiştirmek önemlidir. Türkiye’nin gelişiminde adam yetiştirmek çok önemli. Bir de siyasette de yerel yönetimde de pek bilime dayalı ilerlemiyordu bazı şeyler… Bunu oluşturmaya çalışıyoruz. Ben eski TÜBİTAK’lıyım. AR-GE’ye ağırlık veriyoruz. Dolayısıyla buradaki her kaynağın önce tespiti hem de başka hangi yönlerde kullanılabileceğine bakıyoruz. Mesela, yazılım şirketimiz var. Ordu’nun yazılım konusunda çok başarılı pırıl pırıl gençleri var. Şu anda Ordu’nun Türkiye’nin en iyi önden yüklemeli su sayacını yaptık. Dolayısıyla bir damla suyu bile ölçebiliyoruz. Başka illerden teklifler alıyoruz. Onun dışında tekne üretimimiz var. Benim doktora sırasında kompozit malzemeler üzerine çalışmam vardı. Şimdi tekne üretiminde bunu kullanıyoruz, o da teknolojik bir çalışma. Fındık kabuğundan aktif karbon çalışmamız var, bunu fabrikaya dönüştürme çalışmamız var. Yeni bir fabrika kuruyoruz, ilk başta 25-30 bin ton civarında potansiyeli olacak. Hem fındığımızın kabuğu da değerlendirilecek hem de ithal kaleminin düşürülmesine katkısı olacak. Dayanıklı bir malzeme ama burada daha önemlisi nano-teknolojik olarak aktif bir malzeme. Kirli suları ve diğer şeyleri emiyor ve temizliyor. Bu bakımdan özellikle su idarelerinde, gıda teknolojisinde, tıbbı olarak maske yapımında kullanılabiliyor. Dolayısıyla böyle bir geniş kullanım alanı var.
– Enerji Bakanlığı yaptığınız için olsa gerek geri dönüşümden enerji üretimi konusunu da önemsediğinizi görüyoruz. Bunlardan bahsedebilir misiniz?
Enerji tarımı diye bir çalışmayı başlatıyoruz. Biyodizel, biyoetanol üzerine çalışmalarımız vardı. Bitkilerden biyodizel ve biyoetanol elde etmek için çalışıyoruz. Mazot ve benzin yerine ikame edilebilecek ürünler pekala üretilebilir. Tüm bun çalışmalarla aslında bir Türkiye modelini de kurmuş oluyoruz. Rüzgardan elektrik üretimi için çalışmalar yaptık. İlk defa bir belediye rüzgar tribünü kuruyor. Akkuş ilçemizde tribünü kurulacak. Çöpten elektrik elde ediyoruz. Aybastı’da yine 6 gencimiz roket çalışmaları yapıyor. Yani gençlerimizin böyle özel çalışmaları var. Bizler de gelişimimiz adına tüm bunlara destek veriyoruz.
Ordu deyince gerçekten kaynak anlamında bir zenginlik söz konusu. Şimdi bir tarafıyla da tabii bir coğrafyadan bahsediyoruz. Turizm potansiyeli çok yüksek. Özellikle yayla turizmi önemli… Uzun sahilleri olan bir il aynı zamanda, onun dışında kış turizmi için yeni bir çekim merkezi haline geliyor. Bize birazcık da bunlardan bahsedebilir misiniz? Bir de leziz fındıkların yetiştiği fındığın başkentinden çikolata üretimi konusuna da temas edebilir misiniz?
Ordu aslında bir şelaleler şehri. Yani artık burada da bir marka olma durumu var. Sayısız şelaleleri, kanyonları, yaylaları var. Mesela bir Avusturya’da Innsbruck şehri biliniyor ama Çambaşı’nı millet yeni öğreniyor. Havaalanına ve deniz kenarına en yakın kayak merkezi. Burayı kayak merkezi, konaklama tesisleri ve bungalov evlerle bir çekim merkezi haline getirdik. Sadece Çambaşı değil, Mesudiye’nin Keyfalan Yaylası var, Aybastı’nın menderesleriyle meşhur Perşembe Yaylası, Kumru’da Ericek Yaylası, Akkuş’ta Argan Yaylası var. Yani Ordu hem yaylalar hem kanyonlar hem de şelaleler şehri. Burada 155 tane nokta seçtik. Karavan turizmini harekete geçirdik, bu çok önemli. Tekne yapımından sonra karavan yapımını deniyoruz. Özellikle pandemiden sonra ‘yürüyen evler’ diye tanımlanan karavanlar önem kazandı. Biz de karavan üretimine ağırlık veriyoruz. Turizm noktasında fevkalade güzel bir çalışma. Boztepe’miz zaten başlı başına bir çekim merkezi. Dünyanın en güzel dalgalarından birine sahip olduğumuzu farkettik. Ordu’nun Çakarlı mevkiinin sörf yapmak için çok uygun olduğunu farkettik ve burada sörf eğitimine başladık. Kar yağarken bile denizin keyfini çıkarabilirsiniz, deniz mevsimini beklemek gerekmeyecek. Bununla ilgili sörf tahtalarını bile kendimiz üretiyoruz. Yani her yönüyle ilginç bir şehir Ordu. Ama bizim ana hedefimiz kendi kendine yeten bir şehir haline gelmek.
– Ordu gurbetçi nüfusuyla da dikkat çeken bir şehir. İstanbul’da en yüksek hemşehri nüfusuna sahip üç ilden bir tanesi. Ordulu STK’ların da çok önemli çalışmaları var. Bu durumun Ordunun gelişimine ne gibi katkıları oluyor?
Ordu gurbetçilik açısından İstanbul’daki ikinci nüfus. Doğduğu yerde doyan bir Ordu olsun istiyoruz. Bir Ordu’da yurtdışında var. Bunları topladığınız zaman Ordu’nun nüfusu ikiye katlanıyor. Biz tarım politikamızla topraklarımızı değerlendirdiğimiz zaman Ordu göç veren değil göç alan bir şehir olacak. Gıda ve hayvancılık konusundaki gelirleri de artmış olacak. Yağış konusunda da en önemli yerlerden birisi. Yani gelecekte en yaşanılır yerlerden birisi şehrimiz olacak. Kültür ve sanatta zaten çok uygun bir ortam var. 1930 yılından itibaren tiyatrosu olan bir şehirden bahsediyoruz. Kültüre ve sanata ağırlık veren bir halkımız var. Her yönüyle çok sosyal bir şehir. Gayet anlayışlı bir sosyal dokusu var. Ordu kendinden daha çok söz ettirecek. Biz bunun değişimi ve dönüşümünü oluşturuyoruz. Ben de burada bir yöneticiden ziyade bir yönlendirici olduğum için mutluyum.
“GELECEĞİN ORDU’SUNU PLANLIYORUZ”
- İstanbul’da yoğun bir Ordu nüfusu var. Burada yaşayan vatandaşlar ile neler yapıyorsunuz?
İki gündür İstanbul’dayız. Toplantılar yapıyoruz, dertlerini dinliyoruz. İstanbul’da çok seçkin bir kitlemiz var. Canlı bir grup. Bütün bu kaynakları da değerlendirdiğimiz zaman Ordu çok öne çıkacak. Bu da bizi mutlu ediyor. Ekonomik olarak da sosyal olarak da öne çıkıyoruz. Yazarlarımız, çizerlerimiz var, sanatkarlarımız var. Ve bunlar memleket sevdalısı insanlar. Biz onlara altyapıyı oluşturuyoruz. Bahçeli evler planlıyoruz. Geleceğin Ordu’sunu planlıyoruz.
“YOL AĞI İSTANBUL’DAN UZUN”
– Belediye olarak ilçelere de çok önemli yatırımlar yapılıyor. 19 ilçeniz var. İlçelerde yapılan yatırımlarınız nelerdir? İlçelerin merkeze uzak olması hizmet götürürken ne gibi dezavantajları var?
Coğrafyası çok zorlu. Yapmış olduğumuz yolları ölçsek Türkiye’nin doğusundan batısına çok rahat ulaşır. Toplam 1370 km yol yaptık. Genelde hep engebeli araziler. Bir yağmurda yaptıklarınız boşa gidebiliyor. Başladığınız bir yatırımın bitmesi lazım. Biz iş makinalarımızı kendimiz aldık. Taş ocağımız var. Gece gündüz durmadan yol yapıyoruz. Çünkü yol sadece insanları değil ekonomileri de buluşturuyor. Ordu’nun merkezi 11 dere üzerine kurulmuş. Altyapıları da eskimiş zamanla. Hepsini değiştiriyoruz. Akan suları değerlendiriyoruz. Herhangi bir su sıkıntısına karşı da aynı enerji verimliliği gibi su verimliliği yasa tasarısının taslağını hazırlayıp bakanlığımıza ilettim. Yağmur sularının değerlendirilmesiyle ilgili örnek çalışmalar yaptık. Sarnıçlar tasarladık. 19 ilçede 179 noktada çalışma devam ediyor. Havalimanı kenarında özel bir yer vardı, kano park yaptık. Hoynat Adasını çekim merkezi haline getirdik. Melet havzasını ayrı bir cazibe merkezi haline getiriyoruz. Bakanken yaptığımız çalışmalardan bir tanesi denize doldurulan havalimanıydı. Şimdi hem Giresun hem Ordu’ya hizmet veriyor. Doğalgazı zaten getirmiştik. Altyapılarını yapmıştık.
Şimdi de Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’a karşılıklı gemi seyahatleri düzenlenebilir mi onu araştırıyoruz.
“GECE 2’YE KADAR ÇALIŞIYORUZ, YORGUNLUK DUYMUYORUZ”
-Yaklaşık 50 yıldır hizmet maratonunun içindesiniz. Şimdi de sizi sürekli sahada görüyoruz. Yorgunluk yok mu başkanım Orduluların size teveccühü nasıl?
‘Gönül Belediyeciliği’ diyorsanız herkese dokunacaksınız. Yapmacık olmayacaksınız. Onlarla beraber hareket edeceksiniz. Zaten ben bürokrasiyi pek sevmiyorum. Ben de bunun karşılığını görünce herhangi bir yorgunluk emaresi hissetmiyorum. Bu bir yerde mutluluğun resmi gibi. Biraz da partiler üstü bir çalışma sürdürüyoruz. Çünkü belediyecilik bir anlamda da o. Çekişmeden uzak hizmet odaklı olmak lazım, herkes oyunu nereye verirse verir.
Biz ülkemizi düşünmeliyiz. Bu anlamda da uluslararası alanda başlattığımız dev projeler vardı. Şimdi onun küçük modelini Ordu’da uyguluyoruz. Eski bir TÜBİTAK’lı olarak da araştırma-geliştirmeyi seven bir yapım var. Çok iyi bir ekibimiz var. Zaman sınırlaması olmadan gece 2’ye kadar çalışıyoruz. Başardıklarımızı görünce yorgunluk da duymuyoruz.