Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

HEKİMOĞLU TÜRKÜSÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ 2040 KİTABINDA YAZILDI

HEKİMOĞLU TÜRKÜSÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ

HEKİMOĞLU TÜRKÜSÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ 2040 KİTABINDA YAZILDI.

Hekimoğlu Türküsünün hikâyesini M. Hasan Öz araştırdı ve yazdı.

Gerçek olduğu iddia edilen araştırmada anlatılan Hekimoğlu kahraman değil.

TÜRKÜSÜ GÜZEL AMA HİKÂYESİ GÜZEL DEĞİL

———————————————————————————

Hekimoğlu’nun hikâyesinin türküsü kadar güzel olmadığı iddia edildi.

2040 Kar Tanelerinden Gökkuşağına Yeni Bir Dünya, Başarıların Romanı adlı eserde yazılan Hekimoğlu Türküsünü anlatan hikâye bu güne kadar anlatılardan daha farklı bir şekilde ortaya konuyor.

M. HASAN OZ

Romanın yazarı Mustafa Hasan Öz Fatsa’da ve Ünye’de hikâyenin içinde olanların aile fertlerinden ve konuyu bilenlerden araştırma yapmış ve gerçek boyutu iddiası ile ortaya koyduğu bilgileri yazdığı kitapta anlatmış. 

Ünye, Ordu ve ülkenin kalkınmasına dair hayal ettiği projeleri gerçekleşmiş gibi yazarak insanlara teklifler sunan Öz, kitapta dünden, bugünden de bilgiler vererek adeta küçük bir tarihi arşiv de ortaya koymuş.

Öz, kitapta ortaya koyduğu projelerden biri olan film senaryo yazma atölyeleri ve film çekilen plato yapımı projelerini ortaya koyarken, örnek olarak Hekimoğlu Türküsünün senaryo yazımını ve filminin çekimini anlatmış, yaptığı araştırmalarla türkünün gerçek hikâyesini de ortaya çıkarmış.

GERÇEK HİKAYENİN BİLGİLERİ NEREDEN?

Bu hikâyenin gerçek boyutunu araştırırken ulaştığı kişilerin ilki Hekimoğlu’nun yaşadıkları ile ilgisi olan Hulusi Ağa’nın torunu Hulusi Tahmazoğlu olmuş. Ayrıca Hekimoğlu’nu iz sürerek yerini tespit edip zaptiyelerle birlikte yakalayıp etkisiz hale getirilmesini sağlayan Dadyan Arslan Efendi’nin Oğlu Ali Cenan Çığtay ve Kızı Fatımatüzzehra (Çığtay) Öz, Hekimoğlu’nu vuranlar arasında bulunan Hasan Tahmazoğlu’nun yeğeni Kazım Tahmazoğlu gerçek hikâyenin bilgilerini aktaranlar olmuş.

Daha önce türkünün hikâyesini Kahramanlık türkülerinin hikâyelerini etkili olsun diye biraz değiştirerek yazan Murat Sertoğlu 1983 yılında yazmıştı.

TÜRKÜ ÖNCE FATSA’DA YEREL SANATÇILAR TARAFINDAN SAHNELERDE SÖYLENDİ

Türküyü de önce yerel sanatçıları Fatsa’da sahilde işlettiği çay bahçesinde sahneye çıkaran Hulusi Tahmazoğlu ortaya çıkarmış ve daha sonra Kadir İnanır’a vermiş, O da Ümit Tokcan ile birlikte ülkeye kazandırmıştı. Daha sonra Murat Sertoğlu Fatsa’ya gelerek araştırma yapmış, biraz da değiştirerek hikâyeyi kahramanlık destanı haline getirmişti.

M. HASAN OZ3

2040 adlı romanda anlatılan hikâye ise özetle şu şekilde ortay konmuş:

HULUSİ AĞA’NIN YANINDA YAMAK

HEKİMOĞLU İbrahim Fatsa’nın Yassıtaş Köyü’nde annesi ile yaşayan fakir bir gençtir. Yedi yaşında Salihli Köyünde bulunan Hulusi Ağa’nın geniş çiftlik arazisinde çalışmaya başlar. Bu arada Hulusi Ağa’nın tehlikeli ve zor işlerini de yürütür. Bu zor işler sebebi ile cesur ve gözü pek bir insan olur genç yaşlarında.

Hulusi Ağa Gürcistan’ın Acara Özerk Bölgesi şehirlerinden biri olan Kobuleti’den (Osmanlı döneminde Çürüksu adı verilen) Türkiye’ye son gelenler arasındadır. On altıncı yüzyıldan itibaren Osmanlı yönetiminde bulunan Kobuleti 93 Harbi denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile Çarlık Rusyası’nca işgal edilmişti. Bu tarihten sonra Müslüman Gürcüler Anadolu’ya göç etmişlerdi. Hulusi Ağa ve akrabaları da Anadolu’ya göç etmişlerdi. Bu arada Tahmazoğlu Hulusi’nin Amcası kardeşini vuruyor, yani Hulusi Tahmazoğlu’nun Babasını. Sonra annesi on sekiz yaşına gelen Hulusi Tahmazoğlu’na git babanın intikamını al diyor. O yollara düşüyor. Samsun Tekkeköy’de hastalanıyor, tifoya yakalanıyor. Mülazım Yüzbaşı olan Amcası Ahmet Bey O’nu hastaneye kaldırıyor ilgileniyor ve tedavi ettiriyor. İyileşince de yeğenine tabancasını veriyor ve ben bir büyük hata yaptım babanı vurdum, al sen de beni vur diyor. Ama öyle olmuyor, barışıyorlar.

Hulusi Tahmazoğlu Gürcistan’a annesini almaya gidiyor. Bakıyor ki Annesi Dadyan Mehmet ile evlenmiş. Fatsa Bacanak Köyü’nde yerleşen aile, burayı beğenmiyor. Dadyan Mehmet, burası iyi bir yer değil diyor ve git başka bir yer bul oraya yerleşelim diyor. O da Fatsa Salihli Köyü’nde tanıdıkları vasıtasıyla geniş bir arazi alıyor ve oraya yerleşiyorlar.

Burada Hulusi Tahmazoğlu iyi bir gelecek sağlıyor, bölgenin lideri oluyor ve Hulusi Ağa oluyor. Bu arada annesi bir babaları ayrı olan kardeşi Dadyan Arslan da Salihli’de o geniş arazide boy gösteriyor, çalışıyor, çabalıyor, hatta şehre iniyor esnaf oluyor, güçlü bir cemiyet adamı oluyor ve eşraftan lider biri haline geliyor.

HEKİMOĞLU KANUN KAÇAĞI OLUYOR

Hekimoğlu İbrahim Hulusi Ağa’nın yanında çalışırken hatalar yapıyor,aileye ihanet ediyor ve işinden uzaklaştırılıyor. Bu arada Hekimoğlu İbrahim deli fişek gibi sağda solda dolanıyor, bir yerlerde çalışıyor. Bu zaman zarfında hatalar yapmaya devam ediyor, suçlar işliyor ve artık kanun kaçağı, aranan bir suçlu oluveriyor.

DEVLET HULUSİ AĞAYA HEKİMOĞLUNU YAKALAMAK İÇİN YETKİ VERİYOR

Devlet Hekimoğlu İbrahim için yakalama kararı çıkarıyor. O zamanlarda devlet bazı eskiden eşkıyalık yapmış, sonradan cezasını çekip normal hayatına dönmüş olanları, tecrübelerinden dolayı kır serdarı ünvanı ile aranan eşkıyaları bulması için görevlendiriyormuş. Böyle biri bulunamayınca Hulusi Ağa’ya kır serdarı sıfatı verilerek, Hekimoğlu İbrahim’i yakalaması için ricada bulunuluyor ve yetki veriliyor. Aynı zamanda Hekimoğlu Hulusi Ağa’nın yanında çalışmış olduğu, ekmeğini yediği için, O’na pek karşı gelemez ve teslim olur diye düşünüyor yetkililer. Hekimoğlu, Hulusi Ağa’nın adamları tarafından aranıyor tahmin edilen yerlerde. Nerelere gideceği tahmin edilebildiğinden yeri tespit edilince bulunduğu yer kuşatılıyor ve Hulusi Ağa’ya haber veriliyor. Daha önceki kuşatmaların çoğundan cesareti ile arkadaşları ile beraber çemberi yarıp kaçabilen İbrahim bu sefer de kuşatılmış ama bu sefer karşısına Hulusi Ağa çıkıvermişti.

Hulusi ağa İbrahim’e seslenerek teslim olmasını istiyor. Hulusi Ağa, bu gidişin sonu yok, geleceği yok, işler daha kötüye gider, hayatın zehir olur der ve devlet senin teslim olmanı istiyor ve teslim olursan kolaylıklar sağlayacak ifadeleri ile ikna etmeye çalışır.

HEKİMOĞLU TESLİM OLMAZ VE ATEŞLE KARŞILIK VERİR

 İbrahim de Hulusi Ağasına, artık bu işten dönüş olmadığını belirterek teslim olursam beni asarlar, affetmezler, bu işin artık dönüşü yok der. Hulusi Ağa ısrarını sürdürür ve seni almaya geliyorum der. İbrahim kararlıdır ve Hulusi Ağa gelme, teslim olmayacağım, gelme, ısrar etme, gelirsen kıyarım sana der. Hulusi Ağa kendisine ateş edemeyeceğini düşünerek İbrahim’in bulunduğu eve doğru yürümeye başlar cesaretle. Adamları ise tedirgindir ve tetiktedir. Sonra evden silah sesleri duyulmaya başlar. Artık herkes karşılıklı yaylım ateşine başlamıştır. Bu arada bir kurşun Hulusi Ağanın yakınındaki kayaya çarpar ve Hulusi Ağanın tam yanından geçer. O arada refleksle sakınmaya çalışan Hulusi Ağa sendeler ve düşerek başını kayaya vurur, yere yığılır. Bu arada adamları panik içerisinde Hulusi Ağa’nın yanına koşarlar ve ilgilenmeye başlarlar. Bu kargaşadan faydalanan Hekimoğlu ve arkadaşları bir kez daha çemberi yarar ve oradan kaçıp kurtulurlar. Hulusi Ağa hayatını kaybeder orada. Beyaz atı başında dikilmiş kimseyi yanaştırmaz yanına.

HULUSİ AĞA ÖLÜR, DADYAN ARSLAN DEVREYE GİRER

Anne bir baba ayrı kardeşi Dadyan Arslan’a haber verilir. Hemen olay yerine gelen Dadyan Arslan gördüğü manzara karşısında şok olur. Üzüntüsü çok iken şaşkınlığı da artar. Atı kimseye izin vermiyordur ama Dadyan Arslan’ı görünce sakinleşmeye başlar. Çünkü bu kır at önceden de Hulusi Ağa dışında kimseyi yanına yanaştırmıyor, sadece Arslan Efendi’ye izin veriyordu. İşte orada da Arslan Bey’i görünce hüzünlü bir şekilde uysallaşır ve Arslan Bey’in komutlarını bekler. Arslan Bey sakince ata yanaşır, onu sever, okşar ve bir kenara çekerek kardeşinin yanına gelir. Hulusi Ağa hazırlanan ağaçlarla yapılan bir sedyeye yerleştirilir ve atının arkasına bağlanarak köyüne götürülüp toprağa verilir. İki ay sonra da bu beyaz atın Hulusi Ağa’nın mezarı başında ölüsü bulunur.

ARSLAN BEY İZ SÜRMEYİ ORGANİZE EDER

Şimdi Hekimoğlu’nun yakalanması artık Dadyan Arslan Bey’e kalmıştır. Arslan Bey çok zeki, iyi bir lider ve idareci, organize kabiliyeti iyi olan biri, kararlı ve cesur bir insandır. Bütün tanıyanlar tarafından saygı gören, sözü dinlenen ve şehrin birçok önemli işlerinde vazife alan bir insan olarak, Mağazalarbaşı’nda yaptırdığı büyük konağında geniş ailesi ile birlikte yaşar. Bir ara büyük depremde yıkılan hükümet binasının bir kısım işlerinin yürütülmesi için konağının alt katını tahsis etmiştir O. Şehrin en başarılı pehlivanlarını O yetiştirir, bakar, kollar ve idare ederdi, bir spor kulübü gibi.

Bütün bu özellikleri ile Hekimoğlu’nu yakalama görevini gönüllü olarak üstlendi ve zaptiye kumandanı ile işbirliği yaptı. Aralarında haberleşmeler yapılacak, gelişmeler oldukça bir araya gelip bu işi tamamlayacaklardı.

Dadyan Arslan Bey’in hemen her köyde muhtarlar kendisini tanır, itibar ederdi. Köylerin çoğunda da kendisine saygı duyan ve yardımı bulunan adamları vardı. Yemin etti ve bu işi bitirene kadar başka şeylerle uğraşmayacağım dedi.

ÜNYE’DEN DE ZAPTİYELER GELİR

Bu arada Ünye’den Yusuf Tahmazoğlu, Hasan Tahmazoğlu, Bejoğlu Mehmet, Çiladerli Şakir Çavuş Kaymakamın ricası ile gönüllü zaptiyeler olarak Hekimoğlu’nun peşine gönderildiler. Onların bir kısmı Hulusi Ağa’nın akrabaları idi.

Arslan Bey tertiplere başlar ve yaptığı planı titizlikle uygular. Önce Hekimoğlu kendisinden çekinmesin diye Gürcistan’a gittiği haberini yayar. Bu arada Gürcistan’daki akrabalarına bir düzine yazılmış mektup gönderir. Bu mektuplar Arslan Bey tarafından yazılmış, Fatsa’daki akrabalarına gönderilen mektup görüntüsü veren, aslında Gürcistan’daki akrabaları tarafından ara ara gönderilen mektuplardı. Güya, Arslan Bey Gürcistan’da olduğu için akrabalarına mektuplar gönderiyordu. Ayrıca Hekimoğlu’nun gidebileceği yerlerdeki muhtarlarla ve adamları ile görüşmüş bir istihbarat ağı kurmuştu Arslan Efendi.

İLK İHBAR VE İLK BASKIN

Bu arada bir haber aldı ve zaptiyeye haber verdi, birlikte gittiler ihbar aldıkları yere. Baskın yaptılar ama orada İbrahim yoktu, adamları ve akrabaları vardı. Yapılan baskında kaçak olan bu suçlular karşılık verdikleri için orada öldürüldüler zaptiyeler tarafından. Sonra mutlaka oraya Hekimoğlu’nun araştırma için geleceğini tahmin ederek gözcüler koydu. Muhtara da tembih etti, uyarılarda bulundu. Hekimoğlu buraya gelecek, belki senin evde konaklamak isteyecek. O zaman bize haber vereceksin dedi ve arkasından etkili uyarısında bulundu. Sen elinde devletin mührünü taşıyan bir adamsın, haber vermezsen devletine ihanet eder ve suçlu olursun dedi, peşinden de darbe vurucu ikinci uyarısını yaptı. Eğer buna rağmen görevini yapmazsan bu sefer benim gazabıma uğrarsın diyerek tehdidini savuruverdi. Ayrıca evine geldiği takdirde nasıl bir tertip ile haber uçuracağını da planlayıp detayı ile anlattı. Muhtarın evinin önüne seyyar bir satıcı yerleştirmişti. Hekimoğlu gelince işaretler bu satıcıya gösterilecekti. O da haberi götürecekti. Öyle de oldu.

İKİNCİ İHBAR VE KUŞATMA VE ACI SON

Hekimoğlu oraya gitmişti, haberi de Arslan Bey’e. Arslan Bey kumandana gitti, haberi verdi ve Ünye’den, Fatsa’dan gönüllü zaptiyeler, başlarında çavuş ve Arslan Bey ve O’nun adamları gidip evi kuşattılar. Uzun süren çatışma sonunda Ünyeli Hasan Tahmazoğlu’nun tüfeğindeki son mermi rastlar Hekimoğlu’na. Sonra da kaçarken yere yığılır İbrahim ve ruhunu teslim eder. Ve başına gidenler O’nu teşhis ederler.

ARSLAN BEY TARİHİ SÖZÜ SÖYLER, HUSUMETİ BİTİRİR

Orada en manidar sözü Arslan Bey söyler. “O, yiğit bir gençti, hatalar yaptı, şeytana uydu. Buraya kadarmış. Cezasını da çekti. Bundan sonra hiçbir gürcü yerli halka karşı bir kötü davranışta bulunursa karşısında beni bulur.” Sonra cenazeler şehre taşındı ve ibretlik resim ile tarihe kaydı yapıldı. Çavuş ve zaptiyeler devlet tarafından ödüllendirildi.

AĞITLAR TÜRKÜ OLDU

Hekimoğlu’nun ailesi ve yakınları O’nun için ağıtlar yaptılar. Acılarını böyle dile getirdiler. Ağıt sonradan türkü oldu. Fatsalı oyuncu Kadir İnanır güftesini derledi, Ordulu Ses Sanatçısı Ümit Tokçan bugünkü türkü haliyle repertuara kazandırdı. Ve türkü çok tutuldu, beğenildi, yayıldı, meşhur oldu. Bu sefer türkünün içinde aslan yürekli ifadesi geçince ve türkünün hikâyesi bir kurgu ile yazılıp neşredilince insanlar Hekimoğlu’nu kahraman ilan ettiler. Efsane eşkiyaların bir kısmı toplumumuzda zenginden alıp fakire veren yiğitler olduğu yaygın olduğundan bunu da aynı kategoriye koydu insanlar. Bugün söylenen türküde Ünye, Fatsa bir oldu ordu kuruldu mısrası ağıtın orijinalinde yoktur. Orijinal güftede Dadyan Arslan ile baş edemedim ifadesi vardır. Dadyan Arslan Bey’in akrabaları türkü derlenirken bu ismin çıkarılmasını rica ederler. Yeni bir husumet ve kargaşa olmasını istemedikleri için, onun yerine askerlerin Ünye’den ve Fatsa’dan gönüllü insanlar olduğu düşünülerek Ünye, Fatsa bir oldu, ordu (askeri birlik anlamında) kuruldu cümlesini teklif ederler, güfte de bu şekle getirilir.

TORUNLAR DÜŞMAN DEĞİL

Tabi bugün her iki tarafın da kuşaklar sonrası nesilleri var. Hatta bazen karşılaşıyorlar da, ama husumet oluşturmuyorlar. Dadyan Arslan’ın Torunu Dadyan Arslan Çığtay bir vesile ile karşılaştığı Hekimoğlu İbrahim’in akrabası ile tanışmış ve “düşman mıyız” sorusunu sormuş, “olur mu öyle şey” cevabı almıştı. Hekimoğlu’nun dördüncü kuşak torunları Havza’da dedelerinin hatıralarını iyi hikâyeleri ile yaşatıyorlar. Tahmazoğlu ve Dadyan torunları da kendi ailelerinden anlatılanları ve tespit ettikleri kendi doğrularının anıları ile yaşıyorlar. Türkü ise toplumda severek ve beğenilerek söylenmeye devam ediyor.

“Ünye, Fatsa arası ordu kuruldu, Hekimoğlu dediğin de Narinim, O da vuruldu.”

M. HASAN OZ