Anadolu’da ninelerimizin pişirdiği her yemeğin aslında sosyal yaşamla bir bağlantısı vardır. Yemek hikayelerinin baş kahramanı olan anadolu kadının yaratıcılığı mutfakta hep ön planda olmuştur. Yemeklerin adları ve tarifleri nasıl oluşmuş? Hangi yemek; hangi toplumda, hangi zamanda, hangi olay üzerine ortaya çıkmış? Kimler ne yaşamış da bu yemekler bulunmuş? Hem üzümünü yiyelim hem de bağını soralım. Ninelerimizin yemeklerini çocuklarımıza pişirip yedirirken öykülerini de anlatmayı unutmayalım. Geleneksel Anadolu yemekleri Trabzon dendiğinde hamsi, çiğ köfte dendiğinde Urfa aklımıza gelir. Her yemek anadoluda belli bir yörenin ürünü olmuştur artık. Hıdrellez, Aşure, Zekeriya sofraları, kandil simitleri gibi yok olmak üzere olan birçok Anadolu geleneğimiz var aslında. Doğum, sünnet, ölüm, bayram, seyran derken birçok geleneksel sofra kültürümüz oluşmuştur. Büyük kentlerde hasret kaldığınız Anadolu yemeklerine çeşitli festival, şölen ve köy gezilerinde rastlamanız mümkündür. Birçok şeyi değiştirdiğimiz gibi damak tadımızı da değiştiriyoruz. Eski tatları tatmak artık bizler için yeni tatları tatmak gibi oldu. Sözü fazla uzatmadan yemeklerin hikayeleri ile baş başa bırakıyorum sizi. Bakalım hangi yemek nasıl oluşmuş.
Tarhana Yemeği
Tarhana nasıl bulunmuş? Bu besleyici çorbayı kim, nasıl bulmuş? Bir gün hanımın biri elindeki malzemelerle yemek yapmaya koyulmuş. Yoğurt, domates, biber, soğan gibi temel gıda ürünlerini bir kasede karıştırırken bir taraftan da kızgınlık içinde kavga ettiği eşini düşünüyormuş. Bu arada eşinin geldiğini mutfak camından görmüş ve o sinirle çorbayı pencereden dışarıya fırlatmış. Mutfak penceresinin hemen önünde ekmek tahtası varmış. Malzemelerin çoğu bu tahtanın üzerine dökülmüş. Günler geçmiş ve bir gün kadın ekmek yapmak için tahtayı almaya gittiğinde üzerindeki kurumuş olan karışımı görmüş. İsraf olmasın diye bu kuru kırıntıları toplayıp, suyla karıştırıp pişirmiş. Akşam hanımın beyi ilk defa gördüğü bu yemeği çok beğenmiş. Anadolu’da tarhana çorbası böyle doğmuş ve ninelerimizin, annelerimizin vazgeçilmez yemeği olmuş.
Tarhana Adı
Ramazan ayında, tebdil-i kıyafetle şehri dolaşmaya çıkan devrin sultanı her akşam iftarı bir evde açarak halkın sıkıntı, şikayet ve isteklerini bizzat kendisi almak ister. Yanında baş veziri de vardır. Sultan ve veziri akşam ezanı kimin kapısının önünde okunursa o evde iftar etmeye karar verirler. O dönemde hiç bir aile tek başına iftar yapmaz. Her evin kapısının önünde bir kişi beklemektedir. Akşam ezanı okunurken Sultan ve veziri kendilerini tanıtmadan, herkese selam vererek bir eve girerler. Zaten ev sahibi de iftara birilerini çağırabilmek için kapıda beklemektedir. Fakir ama gönlü zengin biri olan ev sahibinin İftar sofrasında ekmek, tuz ve mis gibi tüten bir çorba vardır. Tuzla iftarlarını açarlar, ekmek ve çorba ile karınlarını doyururlar. Çorba, sultanın çok hoşuna gitmiştir. Ev sahibine; -“Bu çorba çok hoşuma gitti. Ne çorbasıdır bu?” diye sorar. Çok zeki ve ferasetli olan ev sahibi; -“Darhane çorbasıdır, sultanım” diye cevap verir. Darhane, Anadolu insanının dilinde “tarhana” olarak yerini alır. Bazı yerlerde ise daha da kısaltılarak “tarana” olarak kullanılır.